Yıl 1859. Bugünkü İtalya’da, Milano ve Venedik arasında kalan Solferino kentinde, tarihin en kanlı savaşlarından biri yaşanıyor. Solferino Savaşı, kralların ordularının başında meydan muharebesine çıktığı son savaş olarak tarihe geçiyor. 9 saat süren bu çatışmada her iki taraftan binlerce asker hayatını kaybediyor, on binlercesi yaralanıyor veya esir düşüyor. Bir tarafta 3. Napolyon’un liderlik ettiği Fransa ve Sardinya ittifakı, diğer tarafta ise Avusturya bulunuyor.
Fransa ve Sardinya ittifakı yaklaşık 140 bin askerle savaşa katılırken, Avusturya’nın 130 bin askeri var. İki taraf da pozisyon almaya çalışırken, beklenmedik bir şekilde aniden karşı karşıya geliyor ve plansız, stratejisiz bir çatışma başlıyor. Bu plansızlık, her iki tarafın da ciddi kayıplar vermesine neden oluyor. Sadece 9 saat süren savaş; ardında binlerce ölü, on binlerce yaralı ve esir bırakıyor.
Evine döner dönmez, “Solferino Hatıraları” adlı bir kitap yazıyor ve arkadaşlarıyla birlikte savaş yaralılarına yardım edecek bir dernek kurma fikrini tartışmaya başlıyor. O dönemde devlette üst düzey görevlerde bulunan zengin ve etkili arkadaşlarıyla birlikte, Kızılhaç örgütünü kurmaya karar veriyorlar. Kısa süre sonra, 1863 yılında, Cenevre’de Uluslararası Kızılhaç Komitesi kuruluyor.
1867’de Paris’te düzenlenen ilk Uluslararası Kızılhaç Kongresi’ne Osmanlı İmparatorluğu’ndan da Mekteb-i Tıbbiye hocası Doktor Abdullah Bey delege olarak katılıyor. Kongreden döndüğünde, içlerinde ünlü Dr. Marko Paşa’nın da bulunduğu dört kişilik bir ekiple, Osmanlı’da da benzer bir yardım örgütü kurma kararı alınıyor. Ancak Osmanlı’da “haç” sembolünün kullanılması uygun görülmediği için, örgütün adı önce “Mecrûhîn ve Zuafây-ı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti” olarak belirleniyor. 10 yıl sonra ise bu isim, “Hilal-i Ahmer” olarak değiştiriliyor. Hilal-i Ahmer, Uluslararası Kızılhaç Komitesi’ne bağlı olarak kurulan ilk Müslüman ülke örgütü oluyor ve “haç” yerine “hilal” sembolünün kullanılması için özel bir izin çıkarılıyor. Daha sonra, Atatürk tarafından bu isim “Kızılay” olarak değiştiriliyor. Bugün Hristiyan ülkeler “haç”, Müslüman ülkeler “hilal” ve İsrail “Davut Yıldızı” sembollerini kullanıyor ve hepsi uluslararası alanda kabul görüyor.
Henri Dunant’ın hikayesi ise oldukça etkileyici. Kızılhaç’ı kurma ve yayma çabaları nedeniyle bankacılık işlerini ihmal ediyor ve bir süre sonra iflas ediyor. Tüm mal varlığı haczediliyor ve bir zamanlar kralların sofrasında yemek yiyen Henri Dunant, Paris sokaklarında çöpten yemek toplarken görülüyor. Kurduğu örgüt dünyaya yayılırken, kendisi yaklaşık 20 yıl boyunca yardıma muhtaç bir şekilde yaşıyor. Sonunda İsviçre’ye dönüyor ve bir köy evinde, komşularının yardımıyla hayatını sürdürüyor.
1895 yılında bir gazeteci, tesadüfen Dunant’ın bu köyde yaşadığını öğreniyor ve bunu bir makalede yayınlıyor. Bu haber, dünya çapında büyük yankı uyandırıyor ve Dunant’a yardım teklifleri yağıyor. Ancak Dunant, bu tekliflerin çoğunu reddediyor. 1901 yılında, Heiden adlı küçük bir İsviçre kasabasındaki hastanede tedavi görürken, ilk Nobel Barış Ödülü’nü aldığını öğreniyor. Ödül, bir madalya ve 104 bin İsviçre frangından oluşuyor. Ancak Dunant, bu paraya hiç dokunmuyor. 1910 yılında, depresyon ve paranoya nedeniyle hayatını kaybediyor. Vasiyetinde, Nobel Barış Ödülü’nden gelen paranın, hastanede yardıma muhtaç insanlar için kullanılmasını istiyor.