Orhan yazdi
İsviçre Alpleri’nin koynunda, Walensee Gölü’nün lacivert sularına yaslanmış bir sır saklıdır: Le Paxmal. Burası ne eski bir kalenin harabeleri ne de bilinen bir kilisedir… Burası, taşların fısıldadığı bir huzur destanıdır. Yirminci yüzyılın ilk yarısında, sanatın dervişi Karl Bickel’in elleriyle yükselen bu anıt, modern çağın Parthenon’u gibi dikilir göğe. Sütunları, antik Yunan’ın rüzgârını taşırken, ruhlara "insan" olmanın kadim şiirini okur.
Adı, Latince pax’tan gelir yani barış. Sessizliğin ve sonsuz dinginliğin taşa vurulmuş bir manifestosudur burası. Beyaz mermerlerin arasından süzülen ışık, tanrılara değil, insanın kendi içindeki kutsala dokunur. Duvarları sarmalayan mozaikler, hayatın ikili dansını: kavgayla ahengi, fırtınayla sükûneti anlatır. 1924’de özenle oluşturulan mimarisi, yüzyılların ötesinden gelen bir medeniyet çığlığı gibidir.
Fakat Paxmal’ın asıl büyüsü, doğayla kurduğu aşk ilişkisinde gizlidir. Bu tapınak, yeşilin binbir tonunu taşıyan vadinin hemen kıyısında yükselir. Rüzgâr, sütunların arasından geçerken Ezop masalları fısıldar; Walensee’nin mavi suları, ufukta sonsuzluğa atılan imzadır. Kuşların kanat çırpışları, yaprakların hışırtısı, hatta çiğ tanelerinin toprağa düşüşü bile burada bir ayine dönüşür. Sanki doğa, insana "gel" diye seslenir: "Unut dünyanın gürültüsünü, dinle kendi ritmini."
Yolculuğu ise bir tür arınmadır. Dik yamaçların arasından kıvrıla kıvrıla yükselen patikalar, yolculuğun sonunda varacağınız huzurun değerini artırır. Her adımda, doğanın sonsuz döngüsüne tanıklık edersiniz. Bahar aylarında, vadi rengârenk çiçeklerle bezenirken, sonbaharda altın sarısı yapraklar yere serilmiş bir halı gibi uzanır. Her adım, bir içe dönüş; her soluk, geçmişin yüklerinden sıyrılıştır. Çünkü Le Paxmal, yalnızca bir mekân değil, insanın kendi sonsuzluğunu keşfettiği bir aynadır.
Bu çağ ki, kaosun çarkları arasında savrulan ruhlarız… İşte tam da böyle bir zamanda, bu taş yapı, bir direniş manifestosu gibi yükselir: "Dur!" der, "Bir an soluklan. Dünya dönüyorsa, sen de kendi ekseninde dönmeyi unutma." Mermerlerin soğuk dokusu bile sıcak bir kucak açarcasına sarar sizi.
Eğer yolunuz bir gün İsviçre’nin bu unutulmuş koridoruna düşerse, şu mısrayı hatırlayın: "Taşlar konuşur, sessizliğin dilinde." Le Paxmal’ın gölgesinde durun, gözlerinizi kapatın ve içinize çektiğiniz her nefeste, dünyanın telaşının nasıl da eriyip gittiğini hissedin. Çünkü burası, insanın kendini yeniden var ettiği yerdir; zamanın değil, ebediyetin tapınağı…